Asıl adı Petrus Ferdinandus Johannes (Pierre) van Hooijdonk, tarihin en yetenekli oyuncularından biri. Kısaca Pierre Van Hooijdonk endüstriyel futbol düzeninde asaleti ve yeteneği milyonlarca kişiye canlı olarak izletmiş bir isim. Bir forvet oyuncusunun kelime anlamı ile hakkını veren kafa topuna çıkan, pres yapan, iki ayağını da olağan üstü kullanan ve kullandığı frikiklerle gole en yakın futbolcu.
Hooijdonk 1969 yılında Steenberg’de dünyaya gelmiş. Hepimizin ortak kaderi olan mahalle maçlarıymış onun yeteneğinin sırrı. Takım seçilirken herkes ilk ağızdan onun adını söylermiş. Fenerbahçe taraftarının iki sezonda efsaneleştirmesinin başka bir açıklaması olamaz belki de. Azim ve özgüveni ile başarının gelmesini beklemeyip başarıya da koşmuştur Van Hooijdonk. Nac Breda’nın seçmelerine katılıp ‘’Burada oynayacak kadar iyi değilsin.‘’ yanıtını aldığında henüz 14 yaşındaydı. O bir Futbol aşığıydı ve sevdiği ellerinden alınmışçasına ağladı bu duruma. 16 yaşında 2. ligde top koşturmaya başladı. 20 yaşında ise Profesyonel olarak Roosendaal’da oynamaya başladı. Resmi olarak Roosendaal oyuncusuydu ve ilk sezonunda 37 maçta 27 gol atarak Hollanda’nın tüm kulüplerini peşine taktı. Bu takımlar arasında daha önce yeteriz olduğu gerekçesi ile reddedildiği Nac Breda da vardı. Feyenoord yine genç Hooijdonk’u kadrosuna katmak istiyordu. Van Hooijdonk ise daha önce kalbinin kırıldığı yeri tercih etti. Belki de bu tercih hayatının dönüm noktasıydı. Breda forması ile çıktığı 115 maçta 81 gol attı ama saha içinde yaptıkları ile gol atmasa da olurdu. Yeri geldi santrafor oldu, yeri geldi ön libero oldu bazen stoper oldu ama aslında Breda’nın her şeyi oldu.
1995 yılında kendini Celtic’te bulduğunda artık futbol aşkı kontrol edilemez olmuştu. Celtic taraftarı onun içindeki futbol aşkını görmüş ve bağrına basmıştı. 6 yıllık kupa hasretine ilk sezonda son verince 50 bin kişi hep bir ağızdan Van Hooijdonk’un adını haykırdı. 1995-96 İskoçya gol kralı Hooijdonk, her şeyden önce açık sözlülüğü ile oyuncuların sırtından yemlenenlerin tekerine çomak sokmuş, taraftarının sırtından milyonlarca pound kazananların gerçek yüzlerini ortaya çıkarmıştı. Van Hooijdonk ise sadece hakkını arıyordu. Celtic başkanı takımın sergilediği vasat performansın sorumlusu olarak ligde 69 maçta 44 gol atan Van Hooijdonk’u gösteriyor, onun “para düşkünü, uyumsuz ve sinir hastası bir kişilik” olduğunu ileri sürerek kadro dışı bırakılmasını istiyordu. Nitekim öyle de oldu.
Tarihler 1997’yi gösterdiğinde Nothingham’a transfer olduğunda belki de beklediği sonuçları elde edemedi. Ligden düşmek üzere olan Nothingham Forest’ı tüm çabalarına rağmen kurtaramadı. Nothingam küme düştü. PSV ve Feyenoord Hooijdonk’u transfer etmek istediler fakat o zaten küme düşen takımına bir darbe daha vurmak istemedi. Teklifleri reddetti ve Hollanda milli takımına girmemeyi göze alarak 2. ligde oynamaya başladı. 34 gol ile takımını şampiyonluğa ve Premier Lig’e tekrar taşıdı. Taraftarı ile beraber şampiyon oldukları gece tüm şehri dolaştı. 1998 Dünya Kupası’nda takımını yarı finale taşıdı. N. Forest ile planları vardı. Taraftara söz vermişti, Yönetimden de sözler almıştı. Premier Lig’e çıktıklarında önemli transferler gerçekleştirmeleri gerekiyordu. Aslında yönetimle fikir alışverişinde bulunuyordu fakat yönetim takımın en iyilerinden olan Kevin Campbell ve Colin Cooper’ı satınca Hooijdonk çılgına döndü. Artık Nothingham’da kalamazdı. Hollanda’ya, Nac Breda’ya geri döndü. Antrenmanlara çıkmaya başladı fakat resmi olarak N. Forest oyuncusuydu. Ancak futbolu bırakırsa takımdan ayrılabileceği söylenmişti. Taraftar ikiye bölünmüştü. Medya Hooijdonk hakkında yanıltıcı haberler yapıyordu. Yönetim onu satmayacağını tekrar açıklayınca Nothingham formasını tekrar giydi. Sezon sonunda ülkesine dönerek Vitesse ile anlaştı. Vitesse’yi UEFA Kupası’na taşıdı. 2000 yılında da Benfica ile 3 yıllık sözleşme imzaladı. Benfica yönetimde sorunlar yaşıyordu ve o sezon 3 kez antrenör değiştirmişti. Van Hooijdonk kadro dışı bırakılmıştı. Porto’ya transferi dedikoduları yayılmaya başlayınca ülkesine tekrar döndü.
Göçebe bir hayat yaşaması onun vefakarlığından geliyordu. Kendisine vaad edilenlerden çok taraftarın duygusuna önem veriyordu. Nitekim kendisi ile özdeşleşen Feyenoord taraftarı UEFA Kupası’nı kazanacaktı. 2000-01 sezonunda Feyenoord’da forma giymeye başladı. Taraftar onu bağrına basmıştı ve ona şarkılar yazmıştı.
2003-2004 sezonunda Fenerbahçe ile anlaştı. Ezeli rakip taraftarların bile sempatisini kazandı. Hakkında yaşının geçtiğini ve uyumsuzluğu ile hiçbir takımda barınamadığı haberleri yapılıyordu. Sonunda bu söylentilere en iyi cevabı o sezonki başarısı ile verdi. O sadece sahada basmadık yer bırakmayan, golleriyle takımına hayat veren, kale çizgisinden goller çıkaran bir yıldız değil; Fenerbahçe'deki ağabey, esprili kişiliğiyle arkadaşlarının moral kaynağı, saha dışı yaşamıyla da örnek bir profesyoneldi. 35 yaşında olmasına rağmen Fenerbahçe’ye yaptığı katkılarla takımının 2 yıl üst üste lig şampiyonu olmasını sağladı. Türkiye’de yalnızca 1,5 sezon oynadı. Tarihler 14.03.2005‘i gösterdiğinde ilk aşkı Nac Breda ile 1 yıllık sözleşme imzaladı.
Ayrılışından önce Beşiktaş’a transfer olacağı dedikoduları yayılmaya başlamıştı. O ‘’Ne sebeple olursa olsun Fenerbahçe’den sonra en az onun kadar büyük bir takım olan Beşiktaş’ta oynarsam çok ayıp ederim…” cevabı ile bir kez daha taraftarın sevgisini kazanmıştı. Nac Breda’dan sonra Feyenoord forması giydikten 1 yıl sonra, 1 Temmuz 2007 tarihinde futbol kariyerini sonlandırmıştır.
Sitemize giriş için tıklayın / BetAsus