Salanın haberi etkiledi biraz beni,güzel de bir gecedeyiz bi garip hissettim kendimi,önüme bir kaç derviş hikayesi çıktı paylaşmak istedim,yarında cuma namaza gidesimde var,sizlere de vesile olup hem de bir kaç hikâye paylaşıyım,nasıl yaşarsınız bilmem bende harfiyen yaşamıyorum dinimi,benim size yol göstermek yerine en büyük isteğim olan bir dua ediyim sizlere,
" allah hepimizin akıbetini hayırlı etsin,ve imanlı bir şekilde ölmeyi nasip etsin "
Hayırlı cumalar olsun
++++++++++++++++++++++++++++++++++
günün birinde bir derviş, bir kucak dolusu elmayla bayırları aşan genç bir kıza rastlamış: "nereye gidersin, ne doldurdun kucağına?" diye merakla sormuş. uzak bir tarlayı işaret etmiş genç kız: "sevdiğim orada ona elma götürüyorum." demiş.
"onlar biraz fazla değil mi? bir kişi hepsini bitiremez." diye söylemiş derviş.
genç kız, şaşkın şaşkın dervişe bakarak: "insan sevdiğine götürdüğü şeyi sayar mı hiç?" demiş ve neşe içinde sevdiğine doğru yürümeye devam etmiş.
derviş ise, anlamış hatasını ve usulca koparmış tesbihinin ipini.
++++++++++++++++++++++++++++++++++
oldukça fakir bir derviş yaşarmış vaktiyle. zenginliğe hiç itibar etmez, daha çok fakirlerle oturup kalkarmış. halk arasında o kadar sevilirmiş ki, eğer istese küçük bir işaretiyle zenginler ona tüm cömertliklerini gösterirlermiş; ama o bu yola hiçbir zaman başvurmamış.
bir gün, dostlarından biri dervişe sormuş: "servet ayaklarının altında olduğu halde neden bu kadar yoksulsun? hiç olmazsa diğer fakirlerle paylaşırdın onu, neden istemezsin?"
derviş mütebessim bir şekilde cevap vermiş: "ona ulaşmak için eğilmek gerekir de ondan!"
+++++++++++++++++++++++++++++++++++
mecnun leyla'nın aşkından yollara düşer. her yerde o'nu ararken bir gün namaz kılan bir dervişin önünden geçer. kendinden bile haberi olmayan mecnun dervişin şu sözleriyle irkilir: "namaz kılıyorum, görmüyor musun? önümden geçerek namazımın bozulmasına neden oldun."
mecnun: "ben allah'ın yarattığı bir kul için divane olmuşum, gözüm hiçbir şeyi görmüyor. sen ise allah'ın huzurundasın ve buna rağmen gözün başka şeyleri görüyor." deyiverir.
derviş anlar hatasını, susar ve sessizce yeniden kılmaya başlar namazını.
+++++++++++++++++++++++++++++++++++
bir gün bir derviş suya düşen akrebi kurtarmak ister; ama elini uzatınca akrep sokar. derviş tekrar dener, akrep yine sokar.
bunu görenler dayanamaz. dervişe: "iyilik yapmak istediğin halde sana zarar verene daha ne diye iyilik edersin?" derler.
derviş: "akrebin fıtratında sokmak var, benim fıtratımda ise yaratılanı sevmek, merhamet etmek. o fıtratının gereğini yapıyor diye, ben niye fıtratımı değiştireyim?"
+++++++++++++++++++++++++++++++++++
bir dervişe, “nasıl insan oluruz?” diye sormuşlar. “üç adım atmakla” diye cevap vermiş derviş ve devam etmiş:
“önce sana kötülük yapanlara kötülük düşünmemen gerekir. insanlığa attığın ilk adım budur. sana kötülük yapanlara iyilik yapabildiğin an ise, ikinci büyük adımı atar ve hakiki insan olmaya başlarsın. nihayet, sana iyilik yapanla kötülük yapan arasında bir fark hissetmeyecek hale geldiğin zaman ise insan olursun.”
+++++++++++++++++++++++++++++++++++
bir dervişe hayatta düstur edindiği sırrını sormuşlar: "iki kelime." demiş, "doğru kararlar."
herkesten farklı olarak sürekli doğru kararları nasıl alabildiğini sormuşlar: "tek kelime." demiş, "tecrube"
bu tecrübe denilen şey nedir diye sormuşlar. derviş bir süre durmuş ve üzerine basarak: "iki kelime." demiş, "yanlış kararlar."
+++++++++++++++++++++++++++++++++++
kendisine yaşamla ilgili bir öğüt vermesini istediğinde, kör bir derviş, genç bir adama şu cevabı verir:
"delikanlı! yürürken ya da koşarken dağın tepesine bak. gözlerini dağdan ayırma, kilometrelerin ayaklarının altında eriyip gittiğini hissedeceksin. çalılıkların, ağaçların, hatta ırmağın üzerinden atlayıp geçtiğini hissedeceksin. ne zaman hayatın zorlukları ile yüz yüze gelirsen, daima dağın tepesine baktığını hatırla. böylece hiçbir mesele ne kadar büyük görünürse görünsün, senin cesaretini kıramaz."
+++++++++++++++++++++++++++++++++++